Bir Zamanlar Zonguldak
Birol Üzmez
13 Aralık 2025 Cumartesi
Karanlıkta Bulunan Işık
Mimar Süreyya Aytaç’ın Keşfedilmemiş Dünyası
FOTO AİLE’NİN SON IŞIĞI
FOTO AİLE’NİN SON IŞIĞI
Bir Devrin Sessiz Vedası Ah, o eski fotoğraflar...
2011 yılında hayata artı projeleri fotoğraf çekimleri kapsamında Erzurum'a gelmiştik .Kendime ayıracağım çok az zamanım vardı. Eski kent dokusunda gezinirken Kapısında hâlâ “FOTO AİLE” yazan kapıdan içeriye kafamı uzattım. İçeride Bahattin Özgendoğu Usta, eski tahta büyüteç makinesinin başında, fon perdesinin önünde duruyordu.
Elbisesi ütülü, hırkası Anadolu desenli, gözlükleri kalın çerçeveli… Gülümsemesi utangaç ama gururluydu. Sanki biliyor gibiydi: Bu stüdyo kapanınca, bir devir daha kapanacak.
Bahattin Usta’nın ataları, belki de 1919’un o karlı günlerinde, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı binanın hemen yakınında bir stüdyo açmıştı. Aynı sokaklarda, aynı soğukta… Atatürk’ün Kongre’ye gelirken geçtiği yolun iki adım ötesinde, bir Ermeni ya da Rum ustadan devralınmış eski bir kamera, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri ailelerin ölümsüz anlarını saklıyordu.
Düğünler, sünnetler, asker uğurlamaları, bayramlar, okul mezuniyetleri… Hepsi o tahta makinenin vizöründen geçti. O vizör, Erzurum Kongresi’nin ruhunu da görmüştü; çünkü aynı taş duvarların arasında, aynı kararlı bakışlar vardı: “Ya istiklal ya ölüm.
”Bahattin Usta’nın babası, dedesi, belki de büyükdedesi… Hepsi aynı kapıda durdu. Aynı perdenin önünde, aynı “gülümseyin” komutuyla deklanşöre bastı. Atatürk’ün Erzurum’a gelişini belgeleyen fotoğrafçılarla aynı havayı soludular. Onların çektiği fotoğraflar tarih kitaplarına girdi;
Bahattin Usta’nın çektiği fotoğraflar ise aile albümlerine, çekmecelere, sandıklara… Ve oradan torunların kalbine.
Ama zaman acımasız.
Dijital makineler geldi, cep telefonları geldi.
Stüdyolar birer birer kapandı.
Erzurum’un o eski fotoğrafçıları, Atatürk’ün geçtiği sokaklarda sessizce veda etti.
Foto Aile de kapandı.
Bahattin Usta emekli oldu.
Tahta büyüteç, tavuskuşu perde, cam negatifler,siyah beyaz filmler… Hepsi bir odaya kilitlendi.
Şimdi o kapının önünde duruyorum.
Camda yansıyan kendi yüzümle, Bahattin Usta’nın gülümsemesi iç içe.
İkimiz de biliyoruz:
Bir devir bitti.
Ama o fotoğraflar hâlâ yaşıyor.
Bir ailenin albümünde, bir çekmecede, bir sandıkta…
Erzurum Kongresi’nin kararlılığı gibi, sessizce direniyorlar.
“Bir fotoğrafçı, bir şehir, bir tarih.
Foto Aile, Erzurum’un zaman makinesiydi.
Foto Aile gibi nice yer, unutuldu; Ulu Cami hâlâ orada durur, ama karşısında artık boş bir vitrin. Bir devir yok oldu:
O samimi, elle tutulur anılar devri.
Şimdi ekranlarda kaydırıyoruz hayatı, ama o eski karelerdeki sıcaklık yok. Gözlerdeki o hüzün, o umut, o gerçeklik... Kayboldu.
Gözyaşlarım bu fotoğraflara düşüyor. Çünkü onlar, Anadolu'nun ruhu: Kırık bir ayna gibi, parçalanmış ama hâlâ yansıyan. Bahattin Usta'nın elleri gibi, zamanın tozunu silip hatırlamak gerek.
O devir geri gelmez, ama fotoğraflar kalır; sessizce fısıldar: "Biz buradaydık, yaşadık, sevdik... Ve şimdi, sadece bir rüyayız."
Şimdi ışık söndü, ama kareler hâlâ yanıyor.”
“Erzurum’un soğuğunda, bir adam gülümsüyor.
Elinde değil makine, bir asrın anıları var.
Foto Aile kapandı.
Ama o perde, bir daha hiç açılmamak üzere kapanmadı.
Çünkü her evde, her albümde, o perde hâlâ açık.”
Birol Üzmez Aralık 2025 İzmir
Çocukluğumun Bitmeyen Zonguldak–Ereğli Serüveni
O Eski Virajlı Yol
Çocukluğumun Bitmeyen Zonguldak–Ereğli Serüveni
Çocuk aklımla o yolun bir türlü bitmeyeceğine inanırdım.
Zonguldak’tan Ereğli’ye giderken araba ya da otobüs, Değirmenağzı’ndan Ilıksu’ya, Aslançeşme’den Bayat köyüne, oradan Kandilli’ye kıvrıla kıvrıla tırmanır, sonra yine kıvrıla kıvrıla inerdi.
Viraj o kadar çoktu ki saymayı bırakır, midemi tutardım. Mide bulantısı, kusma torbaları, camı açıp temiz hava alma çabaları… Toz toprak çukurlar stablize yol.Yolculuk dediğin böyle bir çileydi.
Deniz hep uzaktan görünürdü. O maviyi ancak dağların arasından çaktırmadan seçerdiniz. İçimden hep aynı soru geçerdi:
“Şu dağın arkasında ne var? O sahile nasıl gidilir?”
Kandilli’ye yaklaşırken Bayat köyünün içinden geçerdik. Yemyeşil kestane ormanlarının gölgesinde, bir anda kentin kalbine dalardınız.
Uzakta maden ocaklarının bacaları seçilirdi. Eğer vardiya değişimine denk gelirsek, saat dört civarı, kömür karası yüzlü madenciler evlerine yürürken görünürdü.
Şanslı günümüzde yol boyunca “kara tren” denk gelirse arabayla yarış yapardık; buharlı lokomotifin dumanı peşimizde, biraz olsun yolculuk renklensin diye.
Cehennemağzı Mağaraları’nın olduğu yere gelince yol birden düzelir, hepimiz derin bir nefes alırdık. “Oh be, bitti” derdik. Ereğli’ye varmak bir zaferdi.
Sonra Erdemir kuruldu. Sahil yolu yapıldı. O eski stabilize, virajlı, mide bulandıran yol bir anda terk edildi. Delihakkı yolu açılınca Kandilli, Armutçuk, Bayat köyü kaderine bırakıldı. Demiryolu kapatıldı, raylar söküldü.
Çocukluğumun o buharlı trenleri sustu.Oysa hep konuşulurdu:
“Kandilli demiryolu Zonguldak’a bağlanacak, Erdemir ulusal hatta entegre olacak…”
Olmadı. Kim, neden engel oldu bilinmez.
Raylar söküldü, tarih söküldü.Şimdi düşünüyorum da, o yol aslında Zonguldak’ın ta kendisiydi:
Kıvrımlı, zorlu, insanın içini bulandıran ama bir şekilde varışa ulaştıran.
Kömür biterdi, ama hikâyesi bitmezdi.Bir gün, belki ustalık dönemi projem olarak, o eski yolu yeniden çekeceğim.
Ama bu kez içinde hiç insan olmayacak.
Sadece virajlar, terk edilmiş ray izleri, eski vara geldi, sessiz kestane ormanları ve uzaktan seçilen deniz…
Kömürden sonra Zonguldak’ı, işte tam da böyle anlatmak istiyorum.Çocukluğumun o bitmeyen yolu,hâlâ içimde kıvrılmaya devam ediyor.
Birol Üzmez
Aralık 2025, İzmir
“Bir bahar günü, Karadeniz uykuda, Ereğli uykuda. Sabahın 6.30’u. Ereğli’nin emektarı, beş çiftetekerli, dört dingilli 45017 uflaya puflaya gara girdi. Makinist çekti kolu, kara tren öttü, öttü, sesi Karadeniz’e çarpıp yankılandı Ereğli’nin üzerinde..
Bebeler göz kırptı bu sese, anaları kulak kabartıp pışpışladılar bebelerini. Ereğli Garı birdenbire canlandı; sis, duman içinde karartılar belirdi ardı ardına. 6.45 treninde yerlerini aldılar. Kara trenin yolcuları ‘kara elmas’ı gün yüzüne çıkaran madencilerdi.”
Erdal Yazıcı’nın bu kitabında, sadece kara treni ve yolcularını değil, ona hayat veren ateşçi, makinist, makasçı ve şefleri de tanıyacaksınız.
Fotoğraf:Erdal Yazıcı Yükü Emek Olan Kara Tren Uranüs Yayınları
Renkli fotoğraflar Oğuz Perçinel
22 Mart 2010 Pazartesi
KORTEJO AİLE EVLERİ SERGİSİ İSTANBUL DA


Kortejo Photograph Exhibition of "Houses for Families"
The only thing that doesn't chnage is poverty
Family houses that belong to underprivilaged Jews now belong to Turks
Through the project consultancy of Yusuf Tuvi, the photograph exhibition on the subject of Kortejo-Houses for Families, showing the real stories of poverty and were reflected on the object glass of Birol Üzmez who is a member of Phograph Art Association in Izmir (IFOD) and Simurgphotos, will be hold at Schneidertempel Art Center in Istanbul on April 8th. 2010.
Consisting of 60 colored photographs, the exhibition could be visited until May 2nd. 2010.
After 500 years, Jewish family houses (kortejo) that indicates a life style specific to Izmir have become shelter for underprivileged Izmirian families. Kortejos where Jews without means who have migrated from Spain used to live in by supporting each other to adapt themselves to their new lives are now a new place for deprived families, unfortunate, lonely, and lost people. Most of them have similar stories. Young, old, women, men, children who have had significant difficulties in their lives are now living in the same courtyard and trying to survive. These people's lives have a common space, as well as a common destiny; it shows the possibilities of the future for us…
These deserted last examples of the family houses that gain their meanings with the underprivileged Jewish people who were living inside are now telling different stories.
Final backyards in Izmir
Jewish family houses (Yahudihane) are the witnesses of a 500 year history; it is a cultural heritage that is specific to Izmir. These important spaces that were somehow ignored and that we do not know much about now begins anew through the lens of Birol Uzmez, who is a member of İFOD and Simurgphotos. A common courtyard, a single entrance for security and control, common spaces like toilets, shower, kitchen, a shelter for people in need, and most importantly Jewish Spanish language (Ladino) that makes living together possible, common religious beliefs and traditions…These are some of the common features of Jewish family houses…Jews have left these houses in 1948 and they are now used by underprivileged Turks.
It is not possible to reach accurate information about these spaces that are not known to many Izmirians, about their number and their current owners. There is no doubt that this cultural heritage will attract attention by Birol Uzmez's photographs which brings them to Izmir's agenda again.
Birol Uzmez is a member of İfod and Simurgphotos; the real poverty stories that are reflected in his photos can be seen by photography and Izmir lovers in Schneidertempel 8 April 2010.
The recent history of Kortejos
It is thought that Izmir kortejos have started with the arrival of Spanish Jews in Izmir. It means that these kortejos exist for about 500 years. According to the interviews with some of the habitants of kortejos, these houses were used by Jewish people even in 1940's. However, the amount of kortejos has started to decrease in 19th century because Jews have moved to better houses for better living conditions. The first kortejos were shelter for Sephardic Jews who were in need. They had a common language, traditions, and foods. Kortejos, or Yahuthane as Izmirian people call it, were also secure places for people with different backgrounds. According to the expression of some old Jews, kortejos were emptied in the 50's. This situation can be explained by the fact that underprivileged Jewish people in Turkey have migrated to Israel in 1948. There were not many people wanting to live in such places anymore. There were more kortejos in Thessalonica than in Izmir where Jewish people were living. In recent years, Turkish people coming from the east started to settle in these houses. Migration in Turkey has gradually increased in Turkey starting from 50's until the 70's. Because of this reason, underprivileged Turkish immigrants have settled in these kortejos. The rents for the rooms are very low and living conditions are quite poor. It also means that protecting kortejos are no longer possible. Some kortejos give interesting although inadequate clues about old lifestyles. Most of the people who can give information on this subject have migrated to Israel.
Birol Üzmez
biroluzmez@gmail.com
www.simurgphotos.com
GSM : 0 505 317 30 01
Opening Date of the Exhibition : 8 May 2010 Thursday
Opening/Coctail : 18:00 - 20:00
Address : Bankalar Cad. Felek Sk. No:1 34420 Karaköy-İst
Phone: 0 212 249 01 50
e-mail: sanat@schneidertempel.com
www.schneidertempel.com
Ziyaret saatleri; Hafta içi her gün 10.30- 17.00, Cumartesi kapalı, Pazar; 12.00-16.00
Visiting hours ; every weekday 10:30-17:00, Closed on Saturdays, Sundays 12:00-16:00


















































